Burcu Özdemir – -
  • ANASAYFA
  • BURCU HAKKINDA
ANASAYFA
BURCU HAKKINDA
  • ANASAYFA
  • BURCU HAKKINDA
Burcu Özdemir – -

DUR

coronavirus (koronavirüs)… tüm dünyaya eş zamanlı olarak ‘insan’ın aslında ne kadar küçük, önemsiz ve etkisiz olduğunu hatırlatan, dünyayı değiştirmek için Neptün’e gitmeye gerek olmadığını vurgulayan, ‘sadece kendimize özel alanlar’ yaratarak hayat kalitemize devam edemeyeceğimizi çok hızlı öğreten, birbirimizi koruyup kollama bilincine sahip olmazsak, kaybetmeyi hemencik öğreten, kendi küçük, öğretisi çok büyük bir zamanın temsilcisi…

bugün (Allaha çok şükür) kızlarımla birlikte evdeki ‘karantina’mızın 33. günü… bunun ne kadar devam edeceğini bilmesem de, bundan sonra, her çığır açan dönem gibi, bundan sonra bir sürü şeyin de aynı devam etmeyeceğini görmek için alim olmaya gerek yok…

iletişim şekillerimiz, iş yapışlarımız, ticaretimiz, sosyalleşmemiz, doğa ile ilişkimiz, özgürlüğün bu bambaşka boyutu ile tanışmamız, düşüncelerimiz, her konuda atacağımız yeni adımlarımız, umuyorum ki bir daha aynı ‘tüketim’ batağına saplanmadan gerçekten değişir, çünkü biliyorum ki bu sınavı hakkı ile geçemezsek, bir sonraki testte hepimiz aynı anda tükeneceğiz…

‘sosyal medya’ ve ‘ekran zamanları’… şu an aklımıza gelen her şeyin ‘online’ olmasının yarattığı his keyif mi eziyet mi? ‘insan’ın aslında o kadar da anti sosyal olmadığını, vurgulandığı kadar ‘bağımlı’ olmadığını anlaması için ‘24 saat online’ a mı maruz kalması gerekiyordu?

toplantılar ekrandan, ‘uzaktan eğitim’ ekrandan, yoga ve meditasyon ekrandan, aile ve arkadaş sohbetleri ekrandan, filmler, diziler eskisi gibi ekrandan, başka ülkelerdeki müze gezileri ekrandan, konserler ekrandan, hatta sevişmeler bile ekrandan… ama çocuklar parklara, anneler toprak kokusuna, babalar deniz tuzuna, anneanneler torunlarını kucaklamaya, dedeler kuma ayak basmaya, sevgililer birbirine, herkes doğaya hasret…

yine de akıllanmıyoruz, halen ‘toplu tüketim’ pesinde koşmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz, DUR-amıyoruz, iç sesimizi dinlemek için düşünmüyoruz, #evdekal desek de, ‘ev’de’ olamıyoruz…

çocukların yapabileceği onlarca aktivite linki, videosu, paylaşımı geliyor her türlü kanaldan; bakıyor, inceliyor; karar veremediğimiz için yine bildiğimiz çizgi filmi seyrettiriyoruz; filmleri ücretsiz seyredebileceğimiz siteler geliyor, heyecanlansak da seçemediğimiz için herhangi birini seyredemeden kapatıyoruz; 3D gezebileceğimiz müzeleri ‘gezme’ fikri bile cazip gelmiyor; günlük mesajlarımız ‘günaydın’ veya ‘nasılsın’la başlamıyor, illa bir ‘bilgi’ veya bir yönlendirme içeren mesajlardan kurtulamıyoruz – öğrenmiyoruz…

çocuklarınız varsa izleyin, bu belirsizlik sürecini en doğal ve en iyi onlar yönetiyorlar… aynı oyuncaklarla oynamaktan veya onlarla farklı şeyler yapmaktan, evdeki kitapları değiştirerek veya farklı hikayeler yaratıp seslendirerek okumaktan sıkılmıyorlar; ‘ne zaman bitecek’ endişesi taşımıyorlar; arada bir parka ve okula ne zaman gideceklerini sorsalar da, anneleri-babaları ile aynı çatı altında olmaktan mutlular; 1 gecede öğretilerimize intikal eden ‘uzaktan egitim’e en hızlı onlar adapte olsalar da, her zamankinden daha az ekran karşısındalar; ‘belki yazın okul olacak’ dediğiniz zaman, ‘e yaz tatili yok mu şimdi’ diye söylenmiyorlar; anı yaşamak, anı deneyimlemek, anda kalmak bu değil de başka ne, biri bana anlatabilir mi?

bu süreci herkes gibi sorgulasam da ‘hayatımın bundan sonraki aşaması’ için radikal kararlar alma peşinde değilim… dileğim ve isteğim, çocuklarımla ve sevdiklerimle yaşamı daha derin deneyimlemek, fırsat yaratarak seyahat edebilmeye devam etmek, daha çok hissederek ve daha az planla yaşamak, isteklerimi ertelememek, dünyayı kendi penceremden gözlemlemeye devam ederek daha çok yazmak…

çocukların okula aynı anda hiç gitmediği, üretimlerin durduğu, işyerlerinin birçoğunun kapalı olduğu, tüm eğlence ve sosyal hayata ‘ara’ verildiği bir dönem bir daha yaşanır mı veya biz denk gelir miyiz bilemem; bildiğim düzenlerin değiştirilmesinin korkutucu olmadığı; ‘adaptasyon’un hepimizin içselleştirmesi gereken yeni bir beceri olduğu; esas korkulması gerekenin eski tüketim hızı içinde devam etmek olduğu – çünkü o zaman yol kapalı…

hayatı basitleştirerek yaşamak da bir başka beceri olarak girecek hayatlarımıza çünkü önümüze 30 çeşit reçel çıktığı zaman 1 tanesini almadan çıkıyoruz marketten; ama bir çilek reçeline karşı bir bal kaldığında en azından biri bizimle eve geliyor; geri kalan teferruat hepimizi çok yoruyor ve bu yorgunluğun ne demek olduğunu ancak şimdi anlıyoruz…

bakımı seven bir Terazi olarak, saçımı düzenli kestirmeden, 10 günde bir manikür/pedikür yaptırmadan, spor salona gitmek için aşırı efor harcamadan, çocuklarımı her haftasonu ‘aman bir şey kaçırmasınlar’ diye bir yerlere sürüklemeden, ‘aman o oyunu da kaçırmayayım’ diye bilet pesinde koşmadan, ‘bu ara tatilde de şuraya gitmeli’ demeden de yapabiliyor olmanın farklı bir haz olduğunu, kendine yetmenin daha güçlü hissettirdiğini siz de düşünüyor musunuz?

süreci ve süresi farklı olsa da, özet “denge”de…

kadın-erkek ilişkilerimizde, iş arkadaşlıklarımızda, ana-babalarımızla, çocuklarımızla, dostlarımızla dengede olmak ve dengede kalmak, attığımız her adımın, yaptığımız her seçimin, içinde olan her taraf için saygı çerçevesinde ‘dengeli’ olması aynı zamanda dünyanın da dengesi…

düşünme yani sen de bu kadar; hisset ve daha çok sarıl, halen vakit verilmişken…

April 16, 2020
Written by: Burcu Özdemir

Coronavirus 2020

kızlarım,

şu an biriniz 3.5 biriniz 6.5 yaşında olduğunuz için geçirdiğimiz olağanüstü günleri büyüdüğünüz zaman hatırlayacak misiniz bilmiyorum ama inanın ki tarihe tanıklık ediyoruz…

coronavirus salgını bütün dünyanın düzenini değiştirdi… 45 yaşıma basacağım bu sene ve ömrüm boyunca hiç korku filmi seyretmedim, seyredemem, şimdi sizinle sonu belli olmayan belirsiz bir film içindeyim….

bütün dünya “karantina” altında; dünyadaki bütün okullar kapalı; çoğu ülkede sokağa çıkma yasağı uygulanıyor ve olağanüstü hal durumu söz konusu; marketler ve eczaneler haricindeki işyerlerinin hepsi kapalı; 65 yaşın üzerine sokağa çıkma yasağı var, hayat durdu – ya da evden devam ediyor…

bu virüsün çok önemli bir özelliği var; çocuklara ve hayvanlara (bu satırları yazdığım an itibari ile) bulaşmaması, bulaşsa da öldürmemesi…

sizi her şart ve koşulda korumak ve kollamak içgüdüsü nedeni ile ben de kaygılıyım tabii ki, ama bu tür değişimler, belki de bir daha hiçbir zaman şahit olmayacağımız dönüşümlere, insanların, devletlerin ve iktidarların ömürleri ile kıyaslanamaz; yani biz görsek de görmesek de dünya yeniden doğuyor, daha iyi bir hale dönüşmek için olağanüstü bir mücadele içinde… insanın insan, hayvanın hayvan, doğanın doğa olarak kalması gerektiğini hepimize hatırlatıyor… egolarımızı, kinlerimizi, farklılıklarımızı, vicdansızlıklarımızı bitirmeden, saygı ve sevgi duymadan devam edemeyeceğimizi küçücük bir virüs ile her dilde, dinde, renkte insana hızlıca anlatıyor, çok ama çok enteresan…

biz de sizinle kendi küçük dünyamızda evde ‘karantina günleri’ndeyiz; bugün tam 16 gündür evdeyiz; çok nadir biten malzemelerimizi almak için markete gidiyorum, ailemizle 5.5 senedir birlikte olan Gulruh ablanız da bu günleri bizlerle geçiriyor, çok şükür…

evimiz sıcak, yemeklerimiz pişiyor, vakit geçirebilecek aktivitelerimiz var, ama ‘zorunlu ev hapsi’ görebilene, anlayabilene çok şey öğretiyor… açık havada bir yürüyüş yapabilmenin, okula veya işe gidebilmenin, metroya binebilmenin, bir hedefe doğru yürüyebilmenin, ama en çok da sağlığın, nefes alabilmenin bu hayattaki en ama en büyük lüksler olduğunu hepimiz aynı anda öğreniyoruz, inşallah içselleştirebiliriz…

okullar “uzaktan eğitim”e geçti, bütün dünyada… herkes ‘yeni normal’e adapte olmaya çalışıyor, yaşam yeniden başladığında ekonomik krizin etkilemeyeceği hiçbir sektör olmayacak, o zaman geldiğinde bütün kurgular yeniden yapılacak ve şu an kimse öngörü yapamıyor…

mağduriyetler maalesef yine devletimiz tarafından finanse edilmiyor, cahiller halen cahil, “seferberlik” yine içi dolu olmayan tek bir kelime, kendi üzerine düşeni yapanların sayısı yine azınlıkla sınırlı, ama biz Türkler olarak bu kadarız, en azından Istanbul olarak; fazlası olamıyoruz, ders almıyoruz, anlamıyoruz, anlatamıyoruz…

sizinle birlikte olmaktan çok mutluyum; oyun oynamaktan zevk aldığımı ve çok da oyun oynadığımı söyleyemem ama varlığınız için her gün bin kez şükrediyorum; beni anneniz olarak seçtiğiniz için minnettarım, inanın hakkını vermeye çalışıyorum, var gücümle…

sizi çok ama ÇOK SEVİYORUM, Allah size önce sağlığınızı sonra şansınızı bol etsin, geri kalan her şey gerçekten yalan …

March 29, 2020
Written by: Burcu Özdemir

Teşhis 27022020

“babacı” kız çocuğuyum ben… tanıyanlar bilir, annemi çok severim ama babama çok yakın hissederim… en çok onunla tartışmama, en çok onunla inatlaşmama, en çok onunla restleşmeme rağmen hep yumuşak karnımdır; acıtsam da aslında hiç kıyamam, dayanamam, büyük AşK’ımdır…

bugün, yaşlanmasından hep korktuğum ama gözlemlediğim canım babama artık neredeyse ‘grip’ kadar yaygın olan o tanıdan kondu… anneciğim daha orta yaşlarındayken bu zorlu sınavla mücadele etmiş ve başarmıştı; babamın da aynı şekilde dimdik savaşacağından eminim de, yine de içim yanıyor, çok acıyor…

sessizlik içinde kelimelerime sığınmak istiyorum sadece, konuşmak istemiyorum…

kandilmiş bugün tesadüfen, dualarımı bir kez de dillendireyim; dostuma düşmanıma hayırlı yaşam, hayırlı ve sıralı ölüm dilerim; kimse sevdikleri ile sınanmasın…

 

February 27, 2020
Written by: Burcu Özdemir

içimizdeki çocuk

“içimizdeki çocuk”…

önemli bir kavram, belki de hayati bir kavuşma – ben beceremedim…

içinden baktım, dışından gözlemledim, geçmişi taradım, anılarımı aradım, hayallerimi sorguladım, bulamadım…

sanki hiç oyun oynamamış, en sevdiği oyuncağı hiç olmamış, hiç kaybolmamış, korkmamış, kıskanmamış, dışlanmamış, platonik aşkları kurgulamamış, göstermek istemediği duygularının esiri olmamış, sanki yetişkin beyne sığınarak bugüne izsiz intikal etmiş gibi, küçük bir işaret bile bulamadım…

var mi acaba ben gibiler?

mutlu ve dopdolu bir çocukluğa, korumacı ve kollayıcı çekirdek bir aile içinde çok şanslı bir yolda yürümüş olsa da, içindeki çocuğa ulaşamayanlar?

merak ediyorum…

 

February 21, 2020
Written by: Burcu Özdemir

yeniden…

çooooook uzun zamandan sonra ilk kez bu akşam yeniden kelimelerimle buluşmaya, yaralarımla yaşamaya, bir kalbim olduğunu hatırlamaya, çok yorgun olsam da yeniden başlamaya, ‘an’ları pas geçmeden yavaşlayarak yaşamaya, yolu açmaya ve anlatmaya hazırım; şükürler olsun 🙏✨

 

February 20, 2020
Written by: Burcu Özdemir
« Newer Posts

BURCU HAKKINDA

Araştıran Anneler Web Sayfası

Web Tasarım Ajanweb