Ayse Arman’ın yeni projesine gönderdiğim yazı. Tam hislerimle, #OnuncuAy’ın en son gününde ♥
41 yaşında 2. kez #OnuncuAy’dayım. Bu mucize rolü –saklayamadığım beyaz saç tellerime rağmen– yeniden üstlenmeyi, koruyup kollayacağım yeni bir emanet almayı çok istedim. Doğum yapana kadar özel bir his taşımasam da, içimden çıkıp yanıma koklamak için geldiğinde tüm gerçekliği ve minicik bedeni ile, kalbimin anında ikiye ayrılıvereceğini öngörememişim. Küçük insanlarla ilgili –özellikle de “ilk 40 gün” deki– her temel ve teknik bilgi hafızamdan silinmiş olmasına ve en başa dönmeme rağmen, “tecrübeli anne” tarifinin ne olduğunu anladım: süt kokan odanın, sürekli ıslak kıyafetlerinin tadını çıkardığın, bir kaç saatte bir emzirmenin kalbini büyüten anlar olduğunu idrak ettiğin, daha çok keyif alıp daha az şikâyet ve endişe ettiğin, daha yorgun olsan da daha mutlu olduğun, küçücük mimikler, kalp atışları, omzundaki minik baş ve ten teması ile doğan yeni bir A.Ş.K. ile yenilendiğin sahneymiş aslında. Her hamilelik gibi her doğum da bambaşkaymış. Huzur çok basit şeylerin içindeymiş. Zaman yine ve bir kez daha kendi yaşamın için dursa da özellikle İstanbul koşturması içinde şükredilecek bir “ara”ymış; hayat 41. günde kaldığı yerden devam edecekmiş, muhteşem bir artı ile. #OnuncuAy. Her yeni yaşta değil de her yeni bir dönemde yeniden doğuyor ya insan, çok da derin anlatılamıyor aslında, sadece yaşanıyor; hızlı, dolu dolu, daha keyifli, sakin, dingin, şükür ve A.Ş.K.la.