#MarieClaire México dergisinin Mayıs (2000) ayındaki kapak resmi uzun yıllardır tahammül geliştiremediğim bir kelime hakkında yazmama neden oldu: #Influencer
Bizim zamanımızda herhangi bir konuda “#fenomen” olabilmek önce bir görüşün, sonra onunla ilgili herkesten fazla bilgin olması gerekirdi ki liderliğini yapabilesin…
Instagram kullanıcılarının yaş grubunda hatırlayan olur mu bilemiyorum ama bundan 35-40 sene önce siyah beyaz televizyonlarda ürün satışı için reklamlar gösterilirdi… birtakım pazarlamacılar ellerindeki ürünleri TV başındakilere satmaya çalışırdı… tabii ki aslında sadece azınlığa hitap eden bu uygulamaydı; ona dahil olabilmen için de iki önemli kritere sahip olman gerekiyordu; (1) evinde televizyonunun olması (2) TV’de gördüğünü alabilecek paran olması…
Özetle bugün –#Influencer olarak lanse edilmiş veya kendini #Influencer sayan– insanlar aynı uygulamanın farklı bir uzantısı sadece; ellerinde daha donanımlı teknolojilerle #alışverişçılgınlığı ve bolca #tüketim tetikliyorlar…
#Influencer kelimesinin anlamına bakmamış olanlar sosyal medyada kimleri nasıl etkiliyor? Başka ülkelerdekini bilmem ama bizim #Influencer ‘ların etkilemeyi başardığı kesimleri incelemek gerek… Biraz eğitimli biraz düşünen bir insan hiç sormaz mi, ‘sen neyi başardın da benim de benzer bir başarı elde etmem için yönlendirme yapıyorsun’? Başlarına gelen talihsizlikleri temcit pilavı gibi insanların önüne koyup duyguları sömürmek yerine, yaşadıklarının içinden nasıl geçip bir galibiyet hikayesi yarattığını neden anlatamıyorsun? çünkü yok… Maalesef bizim genler dedikodu, enerjisi düşük ‘bahtı kara’ ve çilekeş hikayeler ile beslendiği için, ancak böyle “şöhret” olabiliyorsun değil mi Andy Warhol? ünlü olmaktan çok ünlü hissetmek daha da önemliymiş değil mi?
Alım gücümüzün olmadığı telefonları kullandığımız, taksitle ödediğimiz tatillerimiz, kredi ile finanse ettiğimiz arabalarımız, eskimeden yenisi ile değiştirdiğimiz kıyafetlerimiz gerçekten ihtiyacımız mı, yoksa aracılık yapan #Influencer ‘lar ile farkında olarak veya olmayarak bizlere pompalanan anlamsız bir imaj ve prestij arayışı mı? Bu konuyu yeniden içselleştirerek düşünmemiz ve gerçekten bilinçli kullanıcı olmamız gerekmez mi hepimizin?
Bilinen bütün tehlikelere rağmen hastanelerde çalışanlar, ihtiyacın olan olmayan her nesneyi sana taşıyanlar, her gün çöpünü alıp hayatını temiz tutmaya çalışanlar, güvenlik kaygın olmasın diye 24 saat mesai yapanlar, sen korkarak 10 günde bir giderken günde 8 saat markette kasa başında oturanlar, ekmeğin bitmesin diye sabah 3’de iş başı yapanlar mı; yoksa renkli taytlar içinde snapchat uygulamaları ile sana ihtiyacın olmayan bir başka ürünü daha aldırabilenler, içinde bir bilgi kırıntısı olmayan konularda “canlı yayın” yaparak hiçbir şey anlatmayanlar mı senin gerçeğin? işinin hakkını vererek, emekle yapanlar için tabii ki sözüm meclisten dışarı…
O yüzden sevgili #Influencer, bir hikayen olsun, ama önce gerçek olsun, dürüst olsun; hayatta bir duruşun, bir tercihin, prensiplerin, sınırların olsun; vergi ödeyerek çalışıyorsan bir stratejin ve bir hedefin olsun; işe yarar bir deneyimin olsun, anlattığın hikayeler iki çekiliş arasında eskimeyecek nitelikte olsun; seni takip edenlerin (veya edeceklerin) hayatına katacak bir değerin olsun; yaşam kaliten olsun; yaşadıklarının içinde kendi duyguların olsun, itibarın olsun; zorlamaların kapının dışında kalsın.
Mütevazi yaşamlar içinde alçakgönüllü tercihlerle farkında olarak üreterek yaşamak kalitenin en öz tanımı kanaatimce.
Hazır #koronavirüs hayatlarımızda temelden temizlik ve değişiklik yaparken umuyorum ki pazarlama icatları yerini bir an önce akla bıraksın…