babam

BABAM ’ın yasını ancak onu yazarak tutabilirim.
Hislerimi kelimelere dökebilecek miyim, emin değilim, ama birbirine hiç benzemez o kadar insanı uğurlamak için bir araya getirebildiği bir benliği anlatmadan geçemeyeceğim.
Ertan Özdemir’in kızı olmayı anlatmadan önce, O’nu anlatmak lazım.
Dokunduğu her hayat, baktığı her göz onda muhtemelen farklı bir ışık yakalamıştır ama temel değerlerini atlamayayım: büyük bir vizyoner, nadir bir beyin, olağanüstü detaycı, her daim mükemmeliyetçi, samimi ama hep sınırlı, çok -ama çok- çalışkan, kendini her gün geliştiren, sürekli okuyan, değerlendiren, dillendiren, anlatan, öğreten, yönlendiren, bildiklerini paylaşmaktan çekinmeyen gerçek bir ışık işçisi.
Ertan Özdemir’in bize ‘baba’ olarak verilmesi ise büyük şans; hayatta çok az insana nasip olabilecek bir ayrıcalık.
Bilen bilir, biz ‘baba-kız’ olabilmeyi iyisi ile kötüsü ile yaşarken becerebilmiş nadir örneklerdeniz. Anlaşmanın da anlaşmamanın da hakkı verilmiş, mücadele içindeyken anlamaya çalışılmış, anlaşılamayan zamanları kabulle geçirmeyi öğrenmiş, her zaman tarifsiz büyüklükteki bir sevginin kazandığı platformda buluşabilmiş-ikiliyiz.
Ertan Özdemir’in kızı olmak, bir güç, bir duruş, bir tavır, bir akıl, bir etik, bir tercihtir.
Her daim güvende tutmanın ve kalmanın koşulsuz tarifidir. Her alandaki zeka oyunlarında ters köşede yakalanıp teslim olabilmenin, iknanın büyüsüdür. Farklı tecrübelerin yazarı olmaktır. İçtenliğin, samimiyetin, vefanın, dostluğun ustası olmaktır.
Mizaç ve ruh olarak kendimi en çok benzettiğim ve ayrıştırdığım çok özel bir insanın kızı olmak kolay değil; binlerce kez şükür ki hatıralarımız birikmiş.
Yalnızlık kelimesini hiç bilmemişim meğer, ilk defa sensizliğin tam ortasında kaldım.
Her ne kadar seni her gün içimde ve kalbimde yaşatacak olsam da, en saçma konuları gülerek veya ağlayarak anlatmak için aradığımda telefonunun bir daha açılmayacağını bilmek, en zor anlarda kollarının arasına sığınamayacak olmak, herhangi bir kötü günün sonunda çok net, hatta bazen sert, ‘sabah olsun çözeriz’ diyecek o tok sesi duyamayacak olmak, güçsüzlüklerimi çırılçıplak ve utanmadan teslim ettiğim tek insanın elimi tutmak için yanımda duramayacağını bilmek, her türlü abuk sabuk fikrimi makul karşılayan tek kişinin yanımda olamayacağını bilmek, durdurulamaz ve durulmaz bir kopyanın –alışmayacakları– geri kalan beni zaten ne korkutabilir, ne yıkabilir.
Belli etmesem de, canım yandı çok, derinden, yüreğimden yara aldım gidişinle, ilk defa yoruldum, boğazım düğüm, hatta inanmazsın, bu gece hüngür hüngür ağlıyorum, özlemin başlamadı bile…
Ateş gerçekten sadece düştüğü yeri cayır cayır yakıyormuş; yediverenlerle birlikte yastayız.
Daha önce de söylediğim gibi;
senin gibi babalar ölmez, yer değiştirir, şekil değiştirir, boyut değiştirir ama gitmez
senin gibi üstadlar kolay yetişmez, hikayelerin kulaklardan, anılardan, hafızalardan silinmez
öğrettiklerin bitmez, tecrübelerin yenilmez, yolundan dönülmez…
Evet parçalandık, evet kırıldık, evet gözlerimiz yaşlı, evet kaydın gittin ellerimizden, evet bir sabah uyandık sensizliğe, evet artık bir eksiğiz ama yokluğun öğrettiğin üzere yokluğumuz değil
– iyi ki vardın!
ama bu hikayeyi sen anlatmayaydın iyiydi koca çınar…
Geri kalanımı emanetlerine adıyorum; Annem, Beliz ve çocuklar ben de, sen hiç merak etme; etmeyeceğini biliyorum.
Adaletini sorgulamaktan imtina ettiğimiz bu dünyadan bir Ertan Özdemir de geçti, gitti.
Tekrar kavuşana dek kokun burnumda Babo’m.
Gittiğin yerde huzur içinde ol, fazlası ile hak ettin, Seni Seviyorum
BRC’46
İstanbul, 03 Haziran 2022

Leave a Comment